14 Kasım 2011 Pazartesi

Sis

Kendi kendine mırıldanma, dedi ağaç.
Önüne bak, diye haykırdı yanındaki küçük sincap.
Elleriyle yokladı beyaz bulutu,
Bulmaya çalıştı yönünü lakin,
Hem ıslaktı, hem yoğun,
Hem de genzine doluyordu yakıcı soğuk hava.
Narkoz gibi kokusu diye söylendi.
Kaygan çürümüş yapraklara bastı.
Çok uzaktan hafif bir iyot kokusu duyulsa da,
Ne güneş vardı, ne kutupyıldızı.
El yordamı da denemezdi buna,
Sezgileriyle bulmaya çalıştı yönünü.
Gün, asılı kalmıştı ormana.
Mevsim de değişmiyordu, saat de.
Hatta aydınlık bile hep aynı ayardaydı.
Olsa olsa rüya olmalıydı amma,
Bacaklarına değen çalıların verdiği acı can yakıcıydı.
O halde bu bir düş olamazdı.
Küçük sincapların etrafında döndüklerini hissediyordu.
Ah bir de seçebilseydi, nerdeydi, nasıldı...
Ah bir de bilebilseydi, ordan nasıl çıkacaktı...
Orman belki bütün haşmetiyle karşısında duruyor,
Belki de ardından el sallıyordu,
Yoğun, ıslak ve herşeyi belirsiz yapıyordu sis.
Ve hiç dağılmıyordu...

Orman hem dost, hem tuzaklarla dolu,
Sırlarını açmıyordu...

27.07.2010'dan...

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Kırmızı..
çok iddialı..

Eline sağlık...

pinarbk dedi ki...

:) Teşekkürler...